31.1.10

şarkılarda olmasa...




çekirdek sanatevi 1985 ses kaydı
...
şarkının girişinde fikret kızılok'un yapmış olduğu konuşma;
toplumsal hareketler bazen öyle noktalara geliyor ki insan kafasının içindeki toplumla yaşadığı ortamı pek bağdaştıramıyor, benim de kafamın içinde bir toplum var. erdeme, evrenin ve insanlığın iyiliğine güzelliğine yönelmiş bir toplum yapısı bu. şimdi böylesine bir umutsuzluğa kapıldığım anda yazmış olduğum bir şarkıyı bülentle ilk defa seslendirmek istiyorum. buna biraz da kaçış şarkısı diyebiliyorum. şarkımızın adı egoist kumsal. kayıtta mıyız...

EGOİST KUMSAL

aklımda hiçbir şey yok
uzanmışım kumsala
güneş damlıyor içime
dudaklarım soğuk suda
tenimde canımın sıcaklığı
başımda sevda yelleri
zamanı durdururum sanırdım
böylece
ne atom bombası
ne yoksul çocuklar
kaybolan umutlar
bunca elem keder
evrensel boyutlar
ne de yarınımız var


facebook'tan alıntıdır arkadaşlar.daha önce hiç bir yerde bu kaydı dinlememiştim hazırlayan arkadaşın emeğine sağlık dioruz ve bol bol dinlioruz =))

28.1.10

KAR

...
şimdi tutalım bu diriliği artık. zamanıdır.
zamanıdır. neredeyse kar başlar. küçük kuşlar ölür.
semerciler ve dilsizler ölür.
seninle ben kalırız. yeni bir yaşamaya
gökler ve kentler ufalır. seninle ben kalırız.
o şarkı sanılan bir kavga halini alır
nerdeyse kar başlar.
birini düşünür gibi oluruz. biliyorum
ellerinde üşür . biliyorum ama
ısıtabilirsin onları. o ateşte.
hazırsın da. biliyorum ama
sana bir boyun atkısı gerek. kış geldi...
turgut uyar..


Bugün çok büyük bir acı çöreklendi ruhuma , yüreğimin ortasına. Gün sonu geldi ve bu dizeleri okurken beynime saplandı düşünemiyorum çaresizim çarelerin karşısında. Şimdi kara kış hazan zamanı, ruhumda derin yaralar ve ben üşüyorum. Isıtacak gücüm yokk tükendi bitti. Bugün gördüm ya sevdiklerimin gözünde çaresizliği ve ben çare olamıyorsam onlara artık daha bir ağır gidiyor gemiler limanımdan... Nefes almak nasılda güçleşti yutkunamadı boğazındaki düğümleri kaldı öylece acı içinde ve ben çare olamadım nefesine. Nefesimden katamadım bir damla boğazına. Konuşamadı ses olamadım kelimelerine. Nice sonra derinden çıktı sesi ben iyiyim dercesine ama aksini ispatlarcasına boğuk ve yaralayıcı...



24.1.10

Ah bir ataş ver cigaramı yakayım...

Yine o bankda oturuyor olmak isterdim. Maviyi hatırlatıyorsun bana mutluluğun resmi huzur ve sessizlik. Orda sadece ben varım ve sonsuz sessizlik . Ufuk çizgisi bile silinmiş hafif beyaza çalan bir mavide. İskelenin orda ki tek bir ağaç varya hani. Günlerce aylarca sonsuza dek köklerim sökülünceye kadar kalırdım orda . Belki kışa doğru dalgalar yalardı eteklerimi birer birer. Yaz olur serinlerdi insanlar gölgemde ve ben yine yalnız kalır izlerdim mavilikleri.İstabul'un deniz trafiği yoğun olur gemiler geçerdi birer birer önümden ve martıları ardında sürükleyerek selam verirlerdi. Arkalarında köpükler bırakarak süzülürler denizde ardlarına bakmadan giderlerdi.

Akşama doru fırtınalar kopar gitmek yalnızlık kalmak yalnızlık binemem vapura bir adım geri bir adım ileri hep bir çelişki. Gökyüzünde değilde gözlerimde birikir yağmurlar ve kimse duymaz elimden tutun dediğimde...


Not; fotoları ben çektim adalar daha bir güzel olur son baharda...

22.1.10

yaz yaz yazz...


ahh yazı özledim!! bre hayat hapsettin beni istanbulda kara kışlara donuyorum dışarı adım atılmıyo...

JANİS




















19 ocak Janis Joplinin doğum günüydü biraz geç oldu ama onla ilgili birşeyler yazmak istedim. Severim kendilerini müziği başka hisler beslememi sağlar. Dinlerken hayaller daha bir kuvvetli olur koparsınız gerçek dünyadan göğün bilmem kaçıncı katmanında hissedersiniz kendinizi . Sesinde biraz ızdırap hissedilir , beni öyle düşündürür genelde bunun yaşamıyla ilgisi yok yaşantısını ölümünün sebeplerini bilmeden önce dinlerdim şarkılarını ve böyle düşündüren sadece ses tonu. Güneşin çiçek çoçuklarındandır ilk zamanlar anlaşılamamış bir tarza sahipti o ve niceleri gibi sonradan anlaşıldı kıymeti.Şarkılarıyla özgür dünyasının içine alıverir sizi.


Şöyle bi hayal ediyorum da Janis'i dinlemeye yola koyulmuşuz çiçekli vosvosumla gidiyoruz
Woodstock festivaline dilimde bir şarkı tutturmuşumm direksiyonda parmaklarım ritim tutuyor keyifle söylüyorum “Easy Rider”ı ki bence tam bi yol şarkısı .... Oh! easy rider don't you deny my name oh no oh no!!... devamı down on meee ile gelir tüm yol böyle sürüp gider.

Şimdide konser alanındayım efsane bir kezde benim gözlerimin önünde canlanıyor adeta, anlatılanlar sözcükler evrim geçirmişte üç boyutlu yaşıyormuşcasına oradayım işte . Pice of my heart’i söylüyor ayaklarını yere vura vura come on come onn derken sahnede adeta devleşiyor o minik kadın. Ve eşlik ediyorum ;

Take another little piece of my heart now baby,

Break another little bit of my heart now, darling, yeah

Have another little piece of my heart now baby, yeahh

You know you got it, child ,if it makes you feel good...

Müziğin içinde buluyorum kendimi.. peş peşe sıralıyo parçaları müthiş yorumuyla ...










eğer tek bir günün varsa birlikte geçireceğin
ve sen 365 günün hepsini istiyorsan
ve 365 gün sadece bir hayalse
tek bir lanet olası gün varsa elinde
sana diyeceğim dostum,
o tek bir gün tüm hayatın olmalı
çünkü bilirsin
diğer 364 gün için böğürerek ağlayabilirsin
çatlayabilirsin hatta
ama
o tek günü, o tek bir günü kaybedersin sonsuza dek
eğer bugün yanındaysa, yarını tüketmezsin
çünkü yarına ihtiyacın yoktur dostum
batıya giden o soğuk trende konuştuğumuz gibi
işin gerçeği dostum
yarın asla olmayacak
çünkü tatlım
“it’s all the same fucking day”
nefes aldığında
onu tutmalısın
hayatının son dakikası gibi
sanki bir daha solumayacaksın gibi
çünkü bir gün mutlaka
omuzlarına binecek bu yük
ve o zaman inan bana
kaldıramayacaksın
dibe çekecek seni
zincire vurulmuşsun gibi”

ball and chain

Ve sabah olur...

Gece uyuyamayıp, sabahın ilk ışıklarında ayaklanmak ... Yeni bir gün adına pek de iyi dileklerde bulunmayıp asıl olağan içinde geçmesini beklemeye koyulmaktı yaşadığım. Penceremden yüzüme vuran güneş az veya çok uyumuşluğuma aldırmıyordu. Herkesin yüzüne değdiği gibi davranıyordu. Fakat biraz daha şevkatli sanki uyanda bak çevrene der gibi halbuki bir tokat gibi indi yüzüme soğuk kış gününde sıcağı ve anladım “gitmiş” . içilmiş sigaraların gırtlakta bıraktığı tortular ile daha bi farklı geldi acının tadı veyahut olağan oldu herşey. Janise bakıyorum baş ucumda sanki alay edercesine gülüyo bana. Geri dönmiceni oda bilio tıpkı benim içten içe bildiğim gibi....

Gece...

Keşke sabah olmasa bu gece daha bi zor uyumak bekliorum bekliorum olmasın sabah. Gözlerim daha bir inatçı bugün hiç kapanmıyorlar . Zaman tut elimden ve götür beni geriye . Beynime saplanıyor geçmişin izleri yine yine yeniden ... Gitmeyin durun yıldızlar hele sana ne demeli ay mahsustanmı yapıyorsun bunu bana? Bile bile gideceğini mahsustanmı bu oyun ? Sanki daha hızlı ağarıyor gün. Hepsimi karşı buna. Bu gidişlerin ne sonu ne başlangıcı. Bir avuç yaş birikmiş gözlerime hazır olda bekliyor adeta... uyuyup uyanıpda yokluğunu fark etmemek için bu yaşamsal tepkiler... Yine aynı senaryolar oynanıyor sahnede ve başrollerdeyiz . Replikler farklı sözcükler ürkek dökülüyor dudaklarımdan.Bu sefer daha bi kararsız bedenler , sözükleri değil cümleleri yutuyorum adeta ve gözlerine baka baka resti çekemiyorum . Gözyaşları yok hepsi kaçmış bir yerlere bazıları zorluyor kapıları. Onlarda sen arkanı dönünce yavaşca süzülüyor avuçlarıma hapsolup gizleniyorlar tekradan.İyi geceler diyorum iyi geceler içimden gitmemeni dileyerketen koca bir İYİ GECELER!!!

19.1.10

...........................KŞA...........................

Bi yerlerde senin yılgın yıkık döküklüğün olmadıkça ben ben de yokum aslında. Senin hiç bilmediğin diyarlarda arıyorum kendimi. Bulmayı ümit ettiğim aşk belkide. Yüreğimi delip geçercesine kanatan fakat bağımlı olduğum acıydı aradığım kim bilir. Ama yorgun düşlerimde seni gördüm gecelerce. Nerede olduğunu kim olduğunu bilmeden yaşadım yıllarca. Tenini sesini kokunu merak ettim günlerce. Ruhunu görüyor beni saran sarmalayan benliğini hissediyorumm ama ne cismin var karşımda ne de sesin.. yanılıyorum her aşkda bir adım daha uzaklaşırcasına senden. O her adım yaralıyor yüreğimi. Ümitlerim soluyor sensiz güneşsiz bahçelerimde. Ne su ne de benim onlara verebileceğim sevgi hiç biri ayakta tutamıyor çaresiz yok oluşlarını izliyorum. Artık silikleşiyor düşlerim inancın yitirilişi bu belkide. Kimbilir belki vazgeçişlerimden biridir sadece. Vazgeçip yeni ufuklara yelken açıyorum. Seni ve sen sanıp bağlandıklarımı ardımda bırakarak gidiyorum sesiz mağrur bi okadarda yenik. Şimdi ölü toprağı serpiyorum bahçelerime yeni yeniden yeşermesin o tohumlar diye. Ama biliyorum çabam boşuna. Ben durdukça zihnim benliğim ruhum rengini yitirmedikçe yine yeniden yeşericek tohumlar. Her geçen gün biraz daha sağlamlaşacak kökleri tutunacaklar hayata. Yine yine yeniden aşık olacağım hayata ve sana ...

18.1.10

....

Beni sana getiren yollar , üzerinde yürüdüğüm sokaklar değil. Adımlarım kup kuru toprağı ezerken , ben hiç birşey fark etmeden gecede ilerliyodum.
" Beni sana getiren tanrıydı belkide."

Kendimden uzaklaşan kendimi , hiçbir zaman ait olmadığı ve olamayacağı senin diyarlarına hapseden aslında benim. Kınamam seni bundan.
"Beni çağıran geceyi bile kınamıyorum!"

Aslında ben seni tanıdım tanıyalı ; sen sessizliğin yıkıntıları arasında unutulmuş, çürümüş ve çaresizsin. İnsanların ölüm dedikleri soğuk bir yerde unutulmuş birisin.
"Beni izleyen ve bekleyen bir seyyahsın..."

Ps; aşık değilim öylesine çıkıvermiş bişi işte...
geçen yaz yazmışdım okuyanlar hatırlar şimdi okuyorumda hiç mi değişmez?

Bu aralar hüzünlü şarkılardaki gibi istanbul. Can alıcı bir güzellikte fakat yorgun hüzünlü. Bahar geldi geçti koca bi şehirdende biz halen sonbaharı yaşıyoruz sanki. Çınar ağacındaki yapraklar gibiyiz rüzgarla birer birer dökülen savrulan. Kökleri sağlam her mevsim yeni yeniden dirilen koca bir çınar düşle ; üstünde bülbülleri olan dalları gökleri kucaklayan , gölgesindeki çimleri gözün alabildiğine yeşil, küçük bir çocuğun hayali salıncak kurulu olsun dallarında şen kahkahaları hala orada dursun silme izleri bırak. Yaprakları canlandır gözlerinde bizler gibi kuru sarı sonbahar geçmiş üzerinden belli ,yorgun heran tutunduğu yeri bırakacak gibi zayıf. Şimdilerde hep kendimi o yapraklar gibi görüyorum. Küçük bir çocuğun kahkahaları var kulaklarımda git gide uzaklaşan bir tınıyla , birazda anılar var her geçen gün çoğaldıkça çoğalan ama artık bülbül ötmüyor çıplak dallarında yalnız hatıralar kaldı ruhunda.

ilaveten ;

mevsimler geçiyor birer birer sonbahar olmuş mevsimlerden. Yağmur damlaları ıslatıyor dalları belli olmuyor gözyaşları. kışı seviyorlar belli donmak güzel hissedememek birşeyleri iyi. lodos esiyor ağır ağır sürüklemeye çalışırcasına. gökten delicesine yağan yağmurlar yeni dinmiş toprak kokusu duyuluyor ağırdan şehir yıkanmış temizlenmiş ve denizin kokusuda geliyor hafiften yosunlu. Biraz soğukmu sanki ne ama iyi iyi böyle iyi...

10.1.10

bu aralar böyle

İçimde koca bir boşluk var gelen geçeni yutan. Değişime açık olmayan bir bünye benimkisi çok büyük adımlar gerekli köklerimi yeniden kurmaya ama gücüm yok yada cesaret edemiyorum. Gücümü aldılar yok emilmiş gitmiş bir yerlere. Keşke bende terk edebilsem bu yerleri .Bir gün gidicem rüzgar usulca adımı fısıldıycak kulağıma saçlarımı tarayarak ulaşıcak ve fısıldıycak işte gitme vakti odur benim için. Belki gücüm olmaz zira cesarette yeni tükenmiş ama ne olursa olsun gidicem hep kızdığım malum geçmişi sildik bilenler bilir terk edip gidenlere büyk tepkim var yarım bıraktılar beni fakat git gide onlara benziyorum. Benim olmayan koca koca parçalar legoları düşünün hani irili ufaklı parçalar vardı küçüklükte oynadığımız işte onlardan benim parçalar minik çabuk dağılan kaybolan kimi zaman yeniden bulunan ama bunlar iri büyük oturmuyorlar hiç biryere bir çok parçaya birden takılırlar dağılırlar birden of garip şeyler saçmaladım boş verin eminim bir yerleden kaptınız düşüncelerimi demek istediklerimi işte bu aralar böyle hallerdeyim.

Sayfalar