25.3.12

Karanlıkta Kaybolan Kadın Layla!!

Unutamadığı ve geçmişe armağan edemdikleriyle boğuşmaktan hırçınlaşmıştı. Alışıldık mekanlar, ortak dostlar varken üstelik onunla aynı havayı soluduğunu bilirken insan kolay kolay unutamıyordu da.
Demir kadar soğuktu layla. Vaktinde yanmıştı, kor alevler içinde dövülmüştüde. Artık hayatta kendi kınını kesecek bir kılıç kadar keskin köşeleri vardı. Kayıtsızdı her şeye. Kaçamak bir yaşamın içinde sıkışmıştı. Elini tutmuştu birisi tesellisine. Ahh Layla! Acı içindeyken ne kadar da saf ve yalındı bilemezsiniz. Ve göz yaşları bir başkası için akarken biri içindeki aşkı gördü. O biri hala sana yalvarıyor layla. Bu kadar kayıtsız ve soğuk olma diye.
Layla gururundan tüm gücüyle kaçabilir. Herkesten yalıtabilir kendini. Peki bir başına yalnız kaldığı vakit ne olur…

Şarkıyı dinliyordum ve aklıma bunları yazmak geldi. Ne vakit laylayı dinlesem birkaç sene öncesinden bir anı gözümde canlanır;

23.3.12

şu vakitler...

Az biraz okul tavında dövüleyim istedim. Geçen hafta bahar döneminin benim için ilk diğerleri için sınavdan önceki son dersleri olduğu için katılayım dedim. Ama genel geçer bir teoriyi atlamışım; "Meriç derse katılmaya lütfederse ders iptal olur"... Ve tabi ki iptal oldu ders. O yüzden perşembe günkü dersime gitmeyeyim de insanların eğitim hakkını ellerinden almayayım istedim. Öyle az biraz evde tv karşısında dizi peşinde oyun harcında yoğruldum azıcık kendimi dışarı attım dostlar meclisinde görüldüm derken geçti koca bir hafta.

Bu salıda gençlerin eğitim haklarını hiçe sayıp okula gittim. Gençlere korkulan olmadı. Yani dersin hocası geldi çokta iyi ders işledi. Uzatmalı yıllarımda olduğum için okula gitmeye eriniyordum ama fark ettim ki özlemişim ders dinlemeyi. Para talebi türleriydi ders. Bir ara iri büyük adam (boyundan değil konumundan olsa gerek bu tabir) derse teşvik amaçlı soru bile sordu. Üstüne üstlük o minik çelimsiz soruya değerde biçti. Ama tahmin edildiği üzre kimse elini kaldırmadı. Ben bu dersi milyon kere almış olmanın tecrübesiyle, bildiğim halde takıntılı ve ürkek beynimin sağ-sol lobunun ellerimi kontrol etmesi münasebetiyle cevap vermedim. İşlem,ihtiyat ve spekülasyon amaçlı para talebine örnek verin dediydi sanki amfide yankılanmamışta biz duymamışız gibi yaptık.

Ders bitti dağıldık. Atmlerin orada arkadaşlarla muhabbet ederkene iri büyük adam geldi para çekmeye. Sanki biraz küçülmüştü atmosferden olsa gerek. Beyin lobçuklarıma pekte ürkütücü gelmedi. Derste cevap veremeyen ben o laçkalıkla espri yaptım hocaya; " hocam, işlem amaçlı mı ihtiyat amaçlı mı!? deyip o gevşek gülümsemeyle baktım. Ve oda "işlem, işlem..." deyip gülümsedi.
Ahhh tanrım!! Tüm gün ne absürt bir insanım ünlemindeydim. olan 30puana oldu, giden gitti kalanlar bizimdir... kalın sağlıcakla

13.3.12

Güle Güle

Hangi perondan el sallanmaz ki gidene? Çok çok gideceksen eğer ardından el sallanmayacak terk edebileceğin bir yer bulmalısın. Çünkü bir elin iki yana anlamsızca salınmasından daha ötedir vedalar. Avuçların gideni uğurlarken elinin tersi set çeker önüne. (Hep mi elin tersi rast gelir insanın duygularına?!)

Ardından dökülen bir avuç suyun gideni daha çabuk geri getiremeyeceği gibi el sallayınca da “güle güle git” demene tezat güle güle göndermiş olmuyorsun sevdiklerini… Yerdeki su izinin kaybolmasından daha hızlı oluyor burukluk hissiyatı.

7.3.12

HAYALET

Bugün geçmişten günümüze gelen bir hayalet gördüm yolda… unutmuştum oysa onu.. tüm bilgileriyle silmiştim hafızamdan. Ama simaları hiç unutmam hemen tazelendi tüm anılar. Oysa unutmaya çalıştıklarım, unuttuğumu sandıklarım beynimde ve sildiğimi sandığım tüm kokular burnumun direğinde asılı kalmışlar. Hemen belli ettiler kendilerini. Bir titreme bir acı sormayın ben daha fark etmeden gözlerim doldu. Ve sustum…

Ben en çok sustuğumda korkar insanlar birde çokça konuşup güldüğümde. Çünkü bilirler susuyorsam bir nedeni vardır. Çok çok kırıldığımda susarım ben incindiğim de kelimeler barikat kurar boğazımda, dilim dönmez içimdekileri söylemeye. Bende istem dışı susarım bu reflekstir benim için. Tıpkı elini bir yere çarptığında hiç fark etmeden acı ünlemlerini dile getirmek gibidir bu; bir “Aaaahh”la anlatır insanlar içindeki acıyı bense susarım. Küçükken dudaklarım büzüşürdü, gözlerim dolardı öyle ki su dolu bir cam fanusun içinden izler gibi bakardım etrafa yine de küçük bir inleme dışında her hangi bir ünlem dökülmezdi dudaklarımdan. Yani hep böyleydim pekte değişen bir şey olmamış hayatımda.

Ben gene sustum gözlerim dolu dolu baktım otobüsün camından, dudaklarım büzüşmedi belki o kadar acımadı canım belki de çoktan büyümüştüm bilemem ama olmayan bir hayalet geçti gözlerimden tablolardan fırlamışçasına pastel gerçek olmayacak kadar güzeldi.

Sayfalar