17.4.11

... bir göç hikayesi...

GöÇ”

içimde sana dair göçler başladı. Haberciler geliyor “Gidiyorlar!” diyen.Sonra uzun bir sessizlik oluyor.Susuyorum “Ne yapılabilir ki?!” haberciler bu haberden usanmış gibi… sıkılmış gibi… bıkmış gibi… İçlerinden “Geçsene önlerine bea kadın!!!” ünlemleri geçiyor.Yine de bir şey diyemiyorlar yalnızlığa. O kıpırtısız duruyor perdenin arkasında , nefesini tutmuş izliyor duygu göçünü.Bu endişeli ve tedirgin bekleyiş; elleri önünde birleşmiş sessizce izliyor tüm olanları.

Geniş kalabalıkların uğultusu sarmış ortalığı, işitiliyor söylentiler.“ Kılı kıpırdamıyor” diyorlar.Kalbim ise delicesine atıyor yüksek duvarların ardında.Yanı başında seni tutanlar ecelden titredikçe o dahada hızlanıyor.Bir kuşun kanat çırpması kadar hızlı atıyor.Son bir ümit boynumdaki şalı doluyorum boyunlarına.Ölümün soğukluğu gelmiş yüzlerine, yetmiyor ısıtamıyorum yinede sana tutunamıyorum.Bir isyankar duygu atılıyor öne “Tut kollarından!” diyor. Belliki gitmek istemiyor bu diyarlardan.Yalvarırcasına bakıyor yüzüme.Tutulmuş bir dileğin tutulmadan önceki son hali gibi ürkek yineliyor “ Tut ellerinden ne olur…”.Ben “yapamam ki” diyemiyorum çünkü biliyorum yapabilirim kim bilir belki daha fazlası da yapılabilir.Ve bir yıldızın ışığını yitirip kaymadan önceki son hali gibi ışıl ışıl parlıyor gözlerim… ellerimi uzatıyorum sana ki çok geç, seni tutanlar bir bir yere yığılıyor.Dudaklarımdan tek bir sözcük dökülüyor “ HAYIRRR!..” daha binlercesi içimde yankılanırken bir bunu diyebiliyorum çünkü dudaklarım alev alıyor nefes alamıyorum.Ardından haberciler içeri giriyor “ Gittiler!” diyorlar. Bu sefer susamıyor yalnızlık hıçkıra hıçkıra ağlayarak “ Yine mi!?” diye sitem ediyor.Rüzgar delice esiyor savruluyor perdeler, fırtınanın uğultusu odayı dolduruyor.Kalbim kımıldamadan duruyor yıkıntılar arasında… kana boğmuş kendini ve gözlerim ışıkları arıyor. Oysa terk edilmiş bir şehrin lambaları yanmaz, elbet kapalı bir pencereden içeri ışıkta girmez…

Gitmesen güneşi tutardık evimizde. Belki küçük bir kaçamak yapardı gözlerimiz.Yitip gitmezdi an’lar, kimbilir belkide zamanı tasmasından yakalardık… Yada gelsen suç işlerdik veya bir suça son verirdik.Haberciler gelirdi “Geliyorlar!” diyen. Sonra hep birlikte duvarları yıkardık.Yalnızlık nereye saklanırdı bilemem ama elbette “Hoşça kal” diyip giderdi.Belkide yerini hiç bilmemek daha iyi olurdu… Eğer kalbimi sorarsan; gerçekleşmiş bir dileğin gerçekleşmeden önceki son hali gibi kah delicesine “DıpDıpDıpDıpDıp...” kah usulca “ dıpdıp dıpdıp dıpdıp…” diye atardı.

2 yorum:

  1. Hiçbir göç bu kadar etkileyici değildir sanırım..

    YanıtlaSil
  2. bu benim için iyi bir şey sanırım.. =)

    YanıtlaSil

Sayfalar